
Yazan: Göksu Başaran
Bulgaristan hükümeti geçtiğimiz aylarda, yurtdışında yaşayan vatandaşlarına yönelik dikkat çekici bir çağrıda bulundu. Demografik krizle boğuşan ülke yönetimi, nüfusun sürekli azalmasının ve genç iş gücünün Batı Avrupa’ya göç etmesinin yarattığı sosyo-ekonomik baskıyı hafifletmek amacıyla, diasporadaki Bulgarların ülkeye dönmesini teşvik eden bir plan hazırladı. Yetkililer, bu adımın hem ülkenin iç iş gücü piyasasında yaşanan açıkları kapatacağını hem de ülke ekonomisini yeniden canlandıracağını öne sürüyor. Ancak söz konusu program, kapsayıcılık açısından oldukça eksik kalıyor. Özellikle LGBTİQ+ bireyler açısından bu geri çağrı, yalnızca ekonomik bir hamle olmanın ötesine geçmiyor; güvenlik, toplumsal kabul ve temel insan haklarına dair hiçbir garanti sunmadığı için ciddi bir belirsizlik yaratıyor. Bu durum, diaspora içinde yer alan LGBTİQ+ Bulgar vatandaşlarının geri dönüş kararı almasını neredeyse imkânsız hale getiriyor.
Bugün Bulgaristan’da LGBTİQ+ bireylerin maruz kaldığı yasal ve toplumsal sınırlamalar, geri dönüş çağrısının eşitlik ilkesine dayalı bir strateji olup olmadığını sorgulatıyor. Eşcinsel evlilikler hâlâ tanınmıyor, aynı cinsiyetten çiftler aile hukuku kapsamında hiçbir hakka sahip değil ve trans bireylerin kimlik belgelerini değiştirme süreçleri, ağır bürokratik engeller ve keyfi yargı kararlarıyla neredeyse içinden çıkılamaz hale geliyor. Bu yasal eksikliklere ek olarak, 2024 yılında kabul edilen ve uluslararası kamuoyunda büyük tepki çeken LGBTİ+ karşıtı yasa, eğitim kurumlarında cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim temalarının işlenmesini “propaganda” olarak damgaladı. Bu yasa, yalnızca LGBTİQ+ gençlerin görünürlüğünü azaltmakla kalmadı, aynı zamanda öğretmenleri, sivil toplum kuruluşlarını ve eğitim materyallerini de hedef aldı. İnsan hakları örgütleri, bu yasanın Bulgaristan’ı Macaristan ve Polonya’daki aşırı muhafazakâr yasalarla aynı çizgiye taşıdığı görüşünde birleşiyor. Dolayısıyla geri dönüş çağrısı, diasporadaki LGBTİQ+ bireyler için güvenli bir yaşamın değil, tam tersine baskının ve görünmezliğin yeniden dayatıldığı bir ortamın kapısını aralıyor.
Bu karanlık tabloya rağmen, ülkede sivil toplum kuruluşları direnmeye devam ediyor. Bilitis Foundation, GLAS Foundation ve Deystvie gibi örgütler, yıllardır LGBTİQ+ topluluğunu desteklemek için çeşitli projeler yürütüyor. Bilitis’in “Rainbow Hub” girişimi, Sofya’da LGBTİQ+ bireylere hukuki danışmanlık, psikolojik destek ve sosyal etkinlikler sunarken, GLAS Foundation toplumsal kabulü artırmaya yönelik farkındalık kampanyaları düzenliyor. Deystvie ise özellikle genç LGBTİQ+ bireylerin eğitim ve iş yaşamında karşılaştıkları sorunları gündeme taşıyor ve uluslararası insan hakları mekanizmalarıyla iş birliği yaparak seslerini duyurmaya çalışıyor. Ancak devletin resmi geri dönüş çağrısında bu örgütlere dair hiçbir işaret bulunmaması, geri dönecek bireylerin yalnız kalabileceği, sivil destekten uzak bir ortama itilebileceği endişesini beraberinde getiriyor. Bu durum, Bulgaristan’ın diaspora politikasının yalnızca ekonomik kaygılarla şekillendiğini, insan hakları perspektifinden yoksun olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.
Uzmanlara göre, geri dönüş çağrısının başarılı olabilmesi için öncelikle güven inşa edilmesi gerekiyor. Yalnızca ekonomik teşvikler ya da vatandaşlık bağına yapılan vurgular, yurtdışında güvenli ve daha eşitlikçi koşullarda yaşam süren bireyler için ikna edici değil. Özellikle LGBTİQ+ topluluğu açısından güvenli bir yaşam hakkı garanti altına alınmadığı sürece, geri dönüş çağrısı boş bir vaat olarak kalacaktır. Yasal düzenlemelerin eşitlik temelinde revize edilmesi, nefret suçlarının etkili biçimde cezalandırılması, trans bireylerin kimlik süreçlerinin kolaylaştırılması ve toplumsal ayrımcılığa karşı güçlü önlemler alınması, bu çağrının inandırıcılığını artırabilecek adımlar arasında görülüyor. Aksi halde Bulgaristan, diasporadaki vatandaşlarına geri dönmeleri için seslenirken, onlara yalnızca ekonomik bir zorunluluk yükleyen; fakat yaşam haklarını, özgürlüklerini ve güvenliklerini görmezden gelen bir politika izlemekle suçlanacaktır.
Sonuç olarak, Bulgaristan hükümetinin geri dönüş çağrısı, devletin nüfus krizine karşı geliştirdiği bir strateji olarak sunulsa da, LGBTİQ+ bireyler için güven vermeyen, aksine kaygıları artıran bir girişim niteliği taşıyor. Ülkede homofobik saldırıların hâlâ yaygın olması, hukuki boşlukların sürmesi ve yeni yasaların LGBTİQ+ bireyleri daha da görünmez hale getirmesi, diaspora içinde bulunan vatandaşların geri dönmesini neredeyse imkânsız kılıyor. Eğer Bulgaristan gerçekten kapsayıcı bir politika geliştirmek istiyorsa, yalnızca nüfus artışını değil, eşitlik ve insan haklarını merkeze alan bütüncül bir yaklaşım benimsemek zorunda. Aksi halde bu çağrı, ülkenin geleceğine umut katmak yerine, ayrımcılık ve dışlanmanın gölgesinde kalmaya mahkûm olacaktır.