Yazan: Göksu Başaran

17 Eylül 2025

 

 

 

Türkiye’nin ilk trans kadın televizyon muhabiri olarak tanınan Michelle Demishevich, Türkiye’de basın özgürlüğü, insan hakları ve LGBTİ+ eşitliği mücadelesinin en görünür yüzlerinden biri oldu. Ancak bu görünürlük ona büyük bir bedel ödetti. Hem kimliği hem de mesleki duruşu nedeniyle ayrımcılığa uğradı, işinden edildi, hedef gösterildi, tehdit edildi ve sonunda ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Bugün Berlin’de yaşamını sürdüren Demishevich, hâlâ gazetecilik yapıyor, yazıyor, konuşuyor ve direniyor. Onun hikâyesi yalnızca bir gazetecinin kişisel öyküsü değil; Türkiye’de hakikatin peşinden gidenlerin nelerle karşı karşıya kaldığını anlatan canlı bir tanıklık niteliğinde.


 

Michelle Demishevich 11 Temmuz 1975’te dünyaya geldi. Ailesi Makedon kökenliydi ve göç sürecinde soyadları değiştirildi. Çocukluğundan itibaren farklı olduğunu hisseden Demishevich, genç yaşta kimliğiyle ilgili sancılar yaşadı, ancak aynı zamanda haberciliğe ve yazıya da ilgi duydu. Gazetecilik eğitimi aldı ve mesleğe ilk adımlarını İzmir’de attı. Yeni Asır ve Egemle Sabah gazetelerinde muhabir olarak çalıştı, yerel haberlerle mesleki pratiğini geliştirdi. 1999 yılında İstanbul’a taşındı ve medya dünyasının merkezinde kendine bir yer açmaya çalıştı. Burada kimi dönemlerde gece kulüplerinde işletmecilik yaptı, sanatçılara asistanlık etti, idari görevler üstlendi. Ancak gazetecilik onun için yalnızca bir meslek değil, varoluşsal bir yoldu.


 

IMC TV’de muhabirlik yapmaya başlaması, hayatında bir dönüm noktası oldu. Türkiye’de ilk kez bir trans kadın, televizyon ekranında haber muhabiri olarak yer aldı. Bu, Türkiye basın tarihinde bir ilkti. Michelle, IMC TV’de çalışırken insan hakları, kadın hakları, LGBTİ+ hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği gibi konuları gündeme taşıyan haberler yaptı. Aynı zamanda T24 gibi bağımsız internet platformlarında da yazılar yazdı. Onun görünürlüğü, sadece Türkiye’de değil, uluslararası kamuoyunda da dikkat çekti. Time dergisi, kendisini “Türkiye’de LGBTİ+ haklarının yüzü” olarak tanımladı. Uluslararası basın, Michelle’in hikâyesini Türkiye’deki ifade özgürlüğü mücadelesinin sembollerinden biri olarak gördü.


 

Fakat bu görünürlük beraberinde ağır bir yük getirdi. Demishevich, çalıştığı kurumlarda ayrımcılıkla karşı karşıya kaldı. Düşük ücretlerle çalıştırıldı, sigortasız bırakıldı, kurumsal mobbing uygulamalarına maruz kaldı. Meslektaşları arasında dışlandı, transfobik tavırlara maruz kaldı. Basın toplantılarında akreditasyonu engellendi, sırf kimliği nedeniyle toplantı salonlarına alınmadı. Sokağa çıktığında ise nefret söylemine, tacize ve fiziksel tehditlere hedef oldu. Bir polis memurunun boğazını sıkarak kendisini ölümle tehdit ettiğini kamuoyuyla paylaştığında, bu olay Türkiye’de LGBTİ+ kimliğe sahip gazetecilerin ne tür risklerle karşı karşıya kaldığını gözler önüne serdi. Barınma hakkı da elinden alındı; yaşadığı evlerden “trans kadın” olduğu gerekçesiyle çıkarıldı.


 

2014 yılı, onun hayatındaki en kırılgan dönemeçlerden biri oldu. IMC TV’den işten çıkarıldı. Resmî gerekçe kurum içi anlaşmazlıktı, ancak Demishevich bu kararın ardında transfobik tavırların yattığını söyledi. Bu olay Türkiye’de transfobi tartışmalarını yeniden alevlendirdi. Aynı yıl bir başka olay ise onu ülke gündemine taşıdı: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’a bir etkinlikte mikrofon uzatarak soru yöneltmesi. Emine Erdoğan’ın yanıt vermek istememesi üzerine kısa süreli bir gerginlik yaşandı. Michelle gazetecilik refleksiyle sorusunu sormakta ısrarcıydı, ancak bu tavrı bazı medya organlarında hedef gösterilmesine neden oldu. Kimliği üzerinden saldırılar yapıldı, bu olay onun üzerindeki baskıyı daha da artırdı. Bu yaşananlar, Türkiye’de gazetecilerin sorularının nasıl politik bir krize dönüşebileceğini ve trans kimliği olan bir gazetecinin bu durumda nasıl iki kat baskıya maruz kaldığını gösterdi.


 

Bütün bu yaşananlar, Türkiye’de gazetecilik yapmasını imkânsız hale getirdi. Michelle Demishevich, bir yandan gazetecilik yapmak, bir yandan hayatta kalmak için mücadele veriyordu. Nihayetinde 2017–2018 yıllarında Avrupa Gazetecilik ve Medya Özgürlüğü Merkezi’nin Leipzig’deki “Journalists-in-Residence” programına kabul edildi. Bu program, ona güvenli bir çalışma ortamı sağladı ve Avrupa’da yeni bir başlangıç yapma fırsatı sundu. Programın ardından Almanya’ya yerleşti ve Berlin’e geçti.


 

Bugün Berlin’de yaşayan Michelle Demishevich, çeşitli Alman medya kuruluşlarında yazılar yazıyor, röportajlar yapıyor ve panellere katılıyor. Özellikle Türkiye’den Avrupa’ya göç eden gazetecilerin yaşadığı zorlukları gündeme taşıyor. Bunun yanında kadın hakları, LGBTİ+ hakları ve ifade özgürlüğü alanında aktivist kimliğiyle çalışmalarına devam ediyor. Berlin’de de zaman zaman ayrımcılıkla karşılaşsa da, artık sesini daha güvenli bir zeminde duyurabiliyor.


 

Michelle Demishevich’in yaşam öyküsü, yalnızca kişisel bir mücadele değil; Türkiye’de basın özgürlüğünün sınırlarını, kimlik nedeniyle yaşanan ayrımcılıkları ve hakikatin peşinde gitmenin ağır bedelini anlatan bir sembol. Onun verdiği mücadele, hem gazetecilik mesleğine hem de insan onuruna bağlılığın en güçlü örneklerinden biri olarak hafızalarda yerini alıyor. Susturulmaya çalışılan kalemlerin sesi sınırları aşarak yankılanır; Michelle Demishevich de bu seslerden biridir. O hâlâ yazıyor, konuşuyor ve direniyor. Onun adı, cesareti ve mücadelesi yaşamaya devam edecek. Seni asla unutmuyoruz.