Aileyi Yok Eden Kurum: Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı

Gepubliceerd op 24 september 2025 om 22:00

Yazan: Göksu Başaran

 

 

 

 

 

Türkiye’de aile kavramı, toplumun en kutsal değerlerinden biri olarak kabul edilir. Devletin asli görevi de bu yapıyı güçlendirmek, zorluklar karşısında korumak ve ihtiyaç sahibi yurttaşların yanında olmaktır. Ancak “aileyi koruma” iddiasıyla kurulmuş Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, uygulamalarıyla tam tersi bir tablo sergiliyor. Bu kurumun işleyişine bakıldığında, aileyi güçlendirmek yerine kırılganlaştıran, sosyal dayanışmayı artırmak yerine çürüten politikalar öne çıkıyor.


 

Son yıllarda derinleşen ekonomik kriz, yoksulluğu daha görünür hale getirdi. Temel gıda ve barınma ihtiyacını karşılayamayan yüzbinlerce aile, sosyal destek mekanizmalarına başvurmak zorunda kaldı. Ancak bakanlığın dağıttığı yardımlar hem yetersiz kaldı hem de adaletsiz şekilde dağıtıldı. Gerçek ihtiyaç sahipleri çoğu zaman görmezden gelinirken, yardımların siyasi ilişkiler veya oy beklentileri üzerinden yönlendirildiği yönünde ciddi eleştiriler yapılıyor. Bu tablo, kurumun güvenilirliğini toplum gözünde derinden sarsmış durumda.

 

 


Kadına yönelik şiddet, bakanlığın sorumluluk alanındaki en acil meselelerden biri olmasına rağmen çözümsüz bırakılıyor. Şiddet mağduru kadınların başvurabileceği sığınma evleri yetersiz, mevcut olanlar ise güvenlik ve kapasite sorunlarıyla gündemde. Bakanlık, gerçek bir çözüm üretmek yerine, şiddeti önleyici politikaları görmezden geliyor. Bu da kadınların hayatını doğrudan tehlikeye atan bir ihmal anlamına geliyor. Kadınların yaşam hakkı söz konusuyken sessiz kalan bir kurumun, “aileyi koruma” iddiası tamamen samimiyetsiz bir slogana dönüşüyor.

 

 


Çocuklar için de durum farklı değil. Ekonomik nedenlerle okula devam edemeyen, sokakta çalışmak zorunda kalan veya devlet korumasına alınan binlerce çocuk, sistemin zafiyetinin en acı göstergesi. Aileleri desteklemek yerine çocukları yuvalardan ayırmak, sorunu çözmek değil derinleştirmektir. Yoksulluğun asıl kaynağıyla mücadele etmek yerine, aileleri parçalamak bakanlığın rutin uygulamasına dönüşmüş durumda. Böylece çocukların en temel hakkı olan “güvenli aile ortamında büyüme” hakkı fiilen yok edilmiş oluyor.

 

 


Yaşlılar ve engelliler için geliştirilen hizmetler de benzer bir çarpıklık barındırıyor. Onurlu bir yaşam sürmeleri için gereken destek, bakım ve sosyal haklar ya sınırlı tutuluyor ya da erişilmez hale geliyor. Çoğu yaşlı ve engelli yurttaş, ailelerine yük olmak zorunda bırakılıyor ya da devletin kurumsal bakım evlerinde insan onuruna yakışmayan koşullarda yaşamaya mahkûm ediliyor. Aileyi desteklemesi gereken bakanlık, bu grupları yalnızlığa ve unutulmuşluğa itiyor.

 

 


Bir başka kritik nokta ise şeffaflık eksikliği. Bakanlık, milyarlarca liralık bütçeye sahip olmasına rağmen, bu bütçenin nasıl kullanıldığına dair kamuoyuna açık, denetlenebilir bir raporlama yapmıyor. Toplumun vergileriyle oluşturulan kaynakların nerelere harcandığı bilinmediği için, sosyal hizmetler konusunda güven bunalımı daha da derinleşiyor. Yardım adı altında yürütülen kampanyalar, çoğu zaman gerçek ihtiyaçları karşılamaktan çok siyasi propaganda aracı olarak kullanılıyor.

 

 


Bütün bu tablo, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın, isminde taşıdığı kavramlarla pratikte çeliştiğini açıkça ortaya koyuyor. Aileyi güçlendirmesi gerekirken zayıflatan, sosyal hizmet sunması gerekirken yetersiz ve göstermelik politikalarla yetinen bir kurumdan söz ediyoruz. Halkın gözünde bu bakanlık, artık “aileyi koruyan” değil, “aileyi yok eden” bir yapı olarak anılıyor.