Hollanda'da 50 Euro Borç Yüzünden Psikiyatri Randevum Engellendi: Bu Kez Mağdur Olan Benim
Göksu Başaran
15 Ağustos 2025
Bugüne kadar hep hayatta kalanlar hayatta kaldı, onların sesi oldu. Ama bugün kendi mağduriyetimle karşınızdayım. Ben, Göksu Başaran — Bulgaristan vatandaşı bir Türk trans kadın olarak Hollanda'da yaşıyor, bağımsız gazetecilik yapıyor ve hak ihlallerini duyuruyorum. Fakat bugün, bizzat ben haklara maruz kaldım.
Seni orada gördüğüme her zaman sevindim, artık normale dönme zamanı. 20 Temmuz'daki önceki psikiyatri muayenesinde, doktor muayenesinden çıktıktan sonra misafir görevlisi sigortamın pasif olduğunu bildirmiş ve 50 Euro tazminat talep etmişti. O gün işsiz olduğum için ödeme yapamadım.
Bugün tekrar kontrol vardı. Randevu satinden bir saat önce gittiğinizde, gelen misafirin yeniden aynı borçlarını hatırlattı ve “Bu 50 Euro'yu ödemezseniz randevuya alınamazsınız” dedi. Yanımda para yoktu ama yeni sağlık sigortası kendi imkanlarımla başlatmış ve aktif hale getirmiştim. Buna göre eski borcumu ödemediğim gekçesiyle randevum iptal edildi.
Bu yaşanan sadece sağlık hakkımın gaspı değil; aynı zamanda misafir görevlisinin, doktor ve hasta arasındaki mahremiyete müdahalesidir. Psikiyatri randevusu, özellikle bir trans kadın olarak tedavi süreci bir süreç, hem ruh sağlığım hem de yaşam kaliitem için hayati öneme sahiptir.
Sonuç olarak bugün Hollanda'da sağlık hizmetine erişemedim. Bu olay, borçları olan bir kişinin sağlık hizmetinden mahrum bırakılabildiğini ve bunun hiçbir şekilde kabul edilemeyeceğini bir kez daha gösterdi.
Bu kez haber konusu ben oldum. Terapiye kadar sakatlanmayı diledim, onların sesi oldum. Ama bugün kendi sesimle üyelerim: Bu adaletsizlik karşısında hukuki yollara başvuracağım ve konunun takipçisi olacağım.
Artık güvenilir bir ülke arıyorum.
Benim için güvenilirlik, sadece güvenlik kameralarıyla ya da yasalarla ölçülen bir şey değil; adaletin, insan haklarının ve eşitliğin gerçekten hayata geçirilmesidir. Bir birey olarak, yaşadığım ülkenin bana yalnızca kimlik kartımda yazan bir vatandaş gibi değil, onurlu bir insan olarak yaklaşmasını istiyorum.
Hollanda’ya geldiğimde umutlarım büyüktü. İnsan haklarının korunduğu, özgürlüklerin değer gördüğü, eşitlik ilkesinin yaşamın her alanında hissedildiği bir ülke hayal etmiştim. Ancak bugün geldiğim noktada, yaşadığım deneyimler bu hayal ile gerçek arasındaki derin uçurumu gösterdi.
Bir gazeteci, bir insan hakları aktivisti ve bir trans kadın olarak, burada her geçen gün daha fazla görünmez kılındığımı, yok sayıldığımı hissediyorum. Sağlık hakkımın engellendiği, ihtiyaç duyduğum hizmetlere ulaşamadığım, borç bahanesiyle tedavimin kesildiği bir sistem bana güvenli bir liman sunmuyor.
Beni kabul edecek bir ülke var mı?
Benim sorum yalnızca coğrafi bir sınır arayışı değil; insan onurunun gerçekten korunduğu, adaletin sadece kâğıt üzerinde değil, hayatın içinde var olduğu bir yer arayışıdır.
Yaşayabileceğim, kendimi güvende hissedebileceğim bir ülke istiyorum. Güven, sadece sokakta saldırıya uğramamak değil; hastaneye gittiğimde tedavimin kesilmemesi, devlet dairesine girdiğimde kimliğim yüzünden küçümsenmemem, toplum içinde varlığımın tartışma konusu edilmemesidir. Benim güvenliğim, nefes alırken bile sorgulanmamak demektir.
Kimliğim nedeniyle ötekileştirilmediğim bir yaşam istiyorum. Bir trans kadın olarak zaten kendi bedenimde ve hayatımda yeterince mücadele verdim. Bundan sonra yaşamak istediğim yerde, bu mücadelenin her an yeniden başlamasını değil, gerçekten bitmesini hayal ediyorum.
Sadece yaşamımı sürdürmek değil; onurlu, eşit ve özgür bir yaşam istiyorum. Onur, haklarımı dilenmek zorunda kalmamak; eşitlik, yasalarda yazanla gerçek hayatın aynı olması; özgürlük ise varlığımı başkalarının hoşgörüsüne bağlı olmadan sürdürebilmemdir.
Hollanda’da yaşamak artık benim için bir özgürlük değil; adeta bir zulme dönüşmüş durumda. Buraya gelirken umutla baktığım bu ülke, her gün bana aynı gerçeği hatırlatıyor: Kağıt üzerinde haklarım var ama gerçekte çoğu zaman yokum. Her gün, hem kimliğimin hem de haklarımın sistematik olarak yok sayıldığına tanık oluyorum.
Bu yük, ruhumu yavaş yavaş tüketiyor. Her gün kendimi anlatmak, kanıtlamak, savunmak zorunda bırakılıyorum. Artık bu döngüde yaşamak istemiyorum. Güvenli bir liman arıyorum; nefes alabileceğim, görünmez değil, tam anlamıyla var olabileceğim bir yer.