Mabel Matiz İçin Sıraya Girdiler: Bir Şarkıdan Devlet Krizi

Gepubliceerd op 22 september 2025 om 19:53

Yazan: Göksu Başaran

 

 

 

 

Türkiye’de ifade özgürlüğü ve sanat üzerindeki baskılar her geçen gün daha görünür hale geliyor. Bunun en güncel ve çarpıcı örneği ise sanatçı Mabel Matiz’in yaşadıkları oldu. “Perperişan” isimli şarkısı üzerinden hedef alınan sanatçı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkında açılan “müstehcenlik” soruşturması ile adliyeye çağrıldı. Türkiye’nin kültürel ve sanatsal hayatında önemli bir yere sahip olan bir sanatçının sırf bir şarkı yüzünden kriminalize edilmesi, sadece sanata değil, aynı zamanda toplumun özgürlük anlayışına da doğrudan bir saldırı olarak değerlendiriliyor. Bugün gelinen noktada bu dava, sanatçıların nefes alamaz hale getirildiği, her sözün ve her ezginin devletin tahammülsüzlüğüne çarptığı bir tabloyu gözler önüne seriyor.


 

Bu sürecin başlangıcı İçişleri Bakanlığı’nın attığı adımlara dayanıyor. Bakanlık, “Perperişan” şarkısının sözlerini ve klibini gerekçe göstererek savcılığa suç duyurusunda bulundu. Oysa bu suç duyurusu, kamu düzeni veya güvenliği ile ilgili somut bir tehdit barındırmıyor; tamamen siyasi bir tercihin ve iktidarın kültürel alanı kontrol etme arzusunun ürünü olarak görülüyor. Sanatın ve müziğin toplumsal gücünü hedef alan bu adım, aslında Türkiye’de uzun zamandır süregelen bir politikanın yeni halkasıdır. Yıllardır sanatçılar, gazeteciler, yazarlar ve entelektüeller üzerindeki baskılar artarak devam ediyor ve her defasında yeni bir gerekçe bulunuyor. “Perperişan” da bu zincire eklenmiş, sanatın cezalandırıldığı bir başka vaka haline gelmiş durumda.


 

Süreç bununla da sınırlı kalmadı. İçişleri Bakanlığı’nın ardından Aile Bakanlığı da sürece dahil oldu ve şarkının “kamu düzeni ve genel sağlığa aykırılık” gerekçesiyle erişime engellenmesini talep etti. Bu talep, devletin sanatı bir tehlike unsuru olarak gördüğünün en açık göstergesi oldu. Bir şarkının kamu düzenini bozabileceği iddiası, sanatın toplumdaki işlevine dair iktidarın duyduğu korkunun dışavurumudur. Çünkü sanat, tarihin her döneminde iktidarlara ayna tutmuş, halkın sesi olmuş ve özgürlüğün dili haline gelmiştir. Bugün Türkiye’de olan ise bu aynanın kırılmaya, bu sesin susturulmaya çalışılmasıdır. Devletin en üst kademelerinden gelen bu talepler, sanatın doğasına aykırı olduğu gibi demokratik bir toplum düzeni ile de bağdaşmamaktadır.


 

Ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı resmi olarak devreye girdi ve Mabel Matiz hakkında “müstehcenlik” suçlamasıyla soruşturma başlatıldığını duyurdu. Savcılığın bu kararıyla birlikte mesele artık yalnızca bir siyasi tartışma olmaktan çıkıp doğrudan bir yargı sürecine dönüştü. Sanatçının polis eşliğinde ifade vermeye götürülmesi ise sürecin geldiği vahim boyutu ortaya koydu. Bu görüntü, yalnızca Mabel Matiz’in değil, tüm sanatçıların üzerinde bir baskı unsuru olarak kullanılmak isteniyor. Bir sanatçının yargı karşısına çıkarılması, aslında tüm topluma verilmek istenen bir gözdağıdır: “Şarkı söylerseniz, yazı yazarsanız, konuşursanız biz buradayız ve sizi sustururuz.”


 

Bugün itibarıyla tablo nettir: İçişleri Bakanlığı’nın suç duyurusu, Aile Bakanlığı’nın erişim engeli talebi ve savcılığın resmi soruşturması sonucunda Mabel Matiz, sadece bir şarkısı yüzünden sanık sandalyesine oturtulmuştur. Bu tablo, Türkiye’de sanatın ve özgürlüğün nasıl kriminalize edildiğini, iktidarın hoşgörüsüzlüğünün nerelere vardığını gözler önüne sermektedir. Bir şarkının böylesine tartışma konusu edilmesi, Türkiye’nin uluslararası alanda ifade özgürlüğü ve insan hakları alanında zaten ağır yara almış olan imajını daha da derinleştirmektedir. Avrupa’dan ve dünyadan Türkiye’ye bakanlar, bir sanatçının şarkı yüzünden soruşturma geçirdiğini gördüğünde şaşkınlığa düşüyor ve bu durum, yurtdışında yaşayan Türkler için de büyük bir utanç kaynağı haline geliyor.


 

“Perperişan” üzerinden yürütülen bu süreç, devletin sanata tahammülsüzlüğünün geldiği noktayı çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Türkiye, zaten yıllardır basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü alanında ciddi eleştirilerin odağındaydı. Şimdi ise bir şarkı yüzünden açılan soruşturma, ülkenin özgürlükler konusunda ne kadar geri gittiğini gösteriyor. Sanatçıya açılan bu davanın kendisi, tarihe bir utanç kaydı olarak geçecektir. Mabel Matiz’in yargılanması sadece onun değil, bu topraklarda sanat üreten, özgürlük isteyen, halkın yanında duran herkesin yargılanması anlamına gelmektedir. Sanatı susturmak mümkün değildir; bugüne kadar hiçbir iktidar bunu başaramamıştır, bundan sonra da başaramayacaktır.