
Yazan: Göksu Başaran
Türkiye siyasetinde LGBTİ+’ların görünürlüğü hâlâ yok denecek kadar az. Aradan geçen yıllar, verilen mücadeleler, sokaklarda onur yürüyüşleriyle taşınan talepler ve binlerce aktivistin emeğine rağmen parlamentoda LGBTİ+ kimlikli bir milletvekili görebilmiş değiliz. Bu tablo, yalnızca siyasal partilerin LGBTİ+ haklarına yaklaşımını değil, Türkiye’de siyasetin toplumsal çeşitliliğe ne kadar kapalı olduğunu ve siyaset-toplum ilişkisinin sınırlarını da açıkça gözler önüne seriyor. LGBTİ+ bireyler toplumsal hayatın içinde her yerde var olurken, siyaset alanında yok sayılmaya devam ediyor.
Türkiye’de LGBTİ+ kimlikler uzun yıllar boyunca siyasetin gündemine dahi alınmadı. 1990’lı yıllarda Kaos GL’nin kurulması, Lambdaİstanbul gibi örgütlerin ortaya çıkması ve 2000’li yılların başında Onur Yürüyüşleri’nin kitleselleşmesi, LGBTİ+’ları toplumsal alanda görünür kıldı. Ancak bu görünürlük siyasete aynı ölçüde yansımadı. 2002 sonrası AKP iktidarı döneminde LGBTİ+’lar, giderek artan şekilde bir “tehdit unsuru” olarak gösterilmeye başlandı. Muhafazakâr-milliyetçi blok, LGBTİ+ kimlikleri hedef tahtasına oturtarak kendi tabanını konsolide etmenin en kolay yollarından birini keşfetti. Bu strateji, hem toplumsal kutuplaşmayı derinleştirdi hem de siyasette LGBTİ+ kimliklerin temsilini daha da imkânsız hale getirdi.
2015 seçimlerinde Halkların Demokratik Partisi (HDP), LGBTİ+ temsiline bir kapı aralamaya çalıştı. LGBTİ+ aktivist Barış Sulu, Eskişehir’den milletvekili adayı gösterildi. Ancak seçilemedi. Bu girişim, Türkiye siyasetinde ilk kez bir LGBTİ+ aktivistin adaylık düzeyinde görünür olması açısından tarihi bir adımdı. Fakat bu deneyim devam etmedi ve LGBTİ+ temsilciler meclise taşınamadı. Bu durum, LGBTİ+ hareketi için siyasette görünürlüğün ne kadar zor olduğunu bir kez daha gösterdi.
Bugün gelinen noktada, LGBTİ+ haklarını en net ve doğrudan savunan parti Türkiye İşçi Partisi (TİP) olarak öne çıkıyor. Parti programında cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılığın karşısında olduklarını açıkça vurguluyor. TİP’in söylemlerinde ve sokak eylemlerinde LGBTİ+ görünürlüğü belirgin şekilde göze çarpıyor. Ancak TİP’te dahi şu ana kadar açık LGBTİ+ kimlikli bir milletvekili bulunmuyor. Parti LGBTİ+ haklarını savunma konusunda samimi bir politik duruş sergilese de, bu durum hâlâ sembolik düzeyde kalıyor ve LGBTİ+ bireylerin doğrudan siyasal temsili gerçekleşmiş değil.
Diğer partilere bakıldığında, CHP içinde bireysel duyarlılık gösteren bazı milletvekilleri bulunsa da resmi politikalar düzeyinde LGBTİ+ görünürlüğü oldukça sınırlı. AKP ve MHP, LGBTİ+ karşıtlığını sistematik olarak söylemlerine taşırken, bu grubu sürekli olarak “ahlak sorunu” ya da “toplumsal tehdit” olarak lanse ediyor. İYİ Parti de benzer şekilde LGBTİ+ haklarını gündemine almaktan uzak duruyor. Saadet, DEVA, Gelecek ve Yeniden Refah Partisi muhafazakâr çizgide durarak LGBTİ+ haklarını reddeden bir pozisyonda. DEM Parti ise geçmişte HDP’den devralınan çizgide LGBTİ+ haklarına destek açıklamaları yapıyor olsa da, mecliste açık kimlikli temsilcisi bulunmuyor. Bu tablo, LGBTİ+’ların siyasal arenada adeta görünmez kılındığını ortaya koyuyor.
Türkiye’de LGBTİ+ siyasal temsilinin önündeki engeller yalnızca partilerin tutumlarıyla sınırlı değil. Toplumsal önyargılar, LGBTİ+ kimliklere yönelik homofobi ve transfobi, adaylık süreçlerinde bir bariyer olarak işliyor. Medyanın LGBTİ+’ları kriminalize eden ya da marjinalize eden dili, bu kimliklerin siyasette kabul görmesini daha da zorlaştırıyor. Ayrıca partilerin oy kaybı korkusu, LGBTİ+ aday göstermemeleri için en sık başvurulan gerekçelerden biri haline geliyor. Bu nedenle LGBTİ+ bireyler hâlâ siyasal alanın dışında bırakılıyor, temsil hakları sistematik olarak engelleniyor.
Bugün itibarıyla, Türkiye’de açık kimlikli LGBTİ+ milletvekili yok. LGBTİ+ haklarını programatik düzeyde savunan tek parti TİP olsa da, doğrudan temsil meselesi hâlâ büyük bir boşluk olarak duruyor. Bu tablo, LGBTİ+ mücadelesinin yalnızca sokakta ve sivil toplumda değil, aynı zamanda siyasette de güçlenmesi gerektiğini açıkça ortaya koyuyor. LGBTİ+’lar yalnızca hak öznesi değil, aynı zamanda siyasetin aktif bir aktörü olmak zorunda. Türkiye’de gerçek eşitlik, LGBTİ+ bireylerin parlamentoda kendi kimlikleriyle var olabildikleri gün daha yakın olacak.