
Yazan: Göksu Başaran
1 Eylül 2025
Amerika Birleşik Devletleri’nde araştırmalarını sürdüren bir Türk bilim insanından dört gündür haber alınamıyor. Ailesi ve yakın çevresi, gözaltı sürecinin hangi kurum tarafından yürütüldüğüne, nerede tutulduğuna ve sağlık durumuna ilişkin tek bir resmi bilgilendirme yapılmamış olmasını “kritik bir belirsizlik” olarak nitelendiriyor. Dört günlük sessizlik; hukuki prosedürlerin işleyişi, konsolosluk erişimi, kişinin avukatıyla görüşme hakkı ve kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi gibi temel ilkeler açısından ciddi soru işaretleri doğurmuş durumda.
Ailenin aktardığına göre olay, bilim insanının bulunduğu şehirde güvenlik birimlerince gerçekleştirilen bir müdahalenin ardından başladı. O andan itibaren yakınları, çalıştığı kurumdan, yerel emniyet birimlerinden ve bölgedeki ilgili adli makamların birimlerinden bilgi almaya çalıştı; ancak gözaltının hangi soruşturma kapsamında yürütüldüğü ve kişiye yöneltilen isnatların mahiyeti hakkında doğrulanmış bir yanıt edinilemedi. Hem bu bilgi eksikliği hem de “görüşme talebine yanıt verilmemesi” iddiası, düzenli bir sürecin işlediğine dair güveni zedeliyor. Aile ve destekçileri, en azından avukat ve konsolosluk erişiminin gecikmeksizin sağlanmasını, kişinin sağlık durumuna dair bir güvence paylaşılmasını ve nerede tutulduğuna ilişkin net bir teyit verilmesini istiyor.
ABD’de gözaltı sonrası işleyen temel çerçeve, kişinin makul süre içinde hâkim karşısına çıkarılması, kendisine isnat edilen suçlamaların bildirilmesi ve savunma hakkının temin edilmesi yönündedir. Uygulamada eyaletler arasında prosedürel farklılıklar bulunsa da, gözaltı–mahkeme süresinin uzaması ve bilgi akışının kesilmesi, özellikle yabancı uyruklu kişilerde, “konsolosluk bildirimi ve erişimi” başlığını kritik hale getirir. Viyana Konsolosluk İlişkileri Sözleşmesi uyarınca, yabancı uyruklulara bulundukları ülkenin yetkilileri tarafından konsolosluklarıyla temasa geçme hakkı hatırlatılmalı; ilgili kişi isterse temsilcilik bilgilendirilmelidir. Bu çerçevede, kişinin Türkiye Cumhuriyeti dış temsilcilikleriyle görüşebilmesi, temel bir güvencedir. Ancak pratikte, gözaltının türü (eyalet, federal, göçmenlik/idarî) ve dosyanın gizliliği gibi değişkenler, bilgilendirme hızını etkileyebilir.
Süreçte belirsizlik yaratan bir diğer boyut, gözaltının hangi otorite tarafından yapıldığıdır. ABD’de bir kişinin gözetim altında bulunabileceği birden fazla kurum ve statü vardır: yerel polis ve şerif ofislerinin işlettiği cezaevleri, eyalet düzeyindeki tesisler, federal suçlarda U.S. Marshals/BOP (Bureau of Prisons) gözetimi, göçmenlik statüsüne ilişkin idari gözaltılarda DHS/ICE (İç Güvenlik Bakanlığı/Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza) tesisleri gibi. Her birinin kamuya açık kayıt, “tutuklu arama” sistemleri ve bilgilendirme usulleri farklıdır. Örneğin bazı county (ilçe) cezaevleri günlük tutuklu listelerini yayımlarken, federal dosyalarda kişi resmen “booking” işlemi tamamlanmadan kamuya açık sistemlerde görünmeyebilir. Göçmenlik (ICE) nezdindeki idari gözaltılarda ise “A-Number” gibi kimlik bilgileri olmadan çevrimiçi doğrulama yapılamayabilir. Tüm bu teknik ayrımlar, ailelerin kısa sürede bilgiye ulaşmasını güçleştirir.
Ailenin ve yakın çevrenin yaşadığı belirsizlik sadece hukuki değil, aynı zamanda insani bir mesele olarak da görülüyor. Dört gündür haber alınamaması, özellikle kişinin düzenli kullandığı bir ilaç, süreğen bir hastalık, özel diyet veya psikolojik destek ihtiyacı varsa, “acil sağlık incelemesi” çağrılarını beraberinde getirir. Hukukçular, bu gibi durumlarda avukatların ve/veya konsolosluk görevlilerinin “wellness check” (durum/esenlik kontrolü) talep edebileceğini; ilgili tesisin, kişinin hayati risk taşımadığından emin olacak şekilde asgari bilgileri paylaşmasının beklenebileceğini belirtiyor. Her ne kadar bazı dosyalarda gizlilik kararları konulabilse de, kişinin varlığının, tutulduğu tesisin ve tıbbi durumunun asgari düzeyde teyidi, temel hak ve özgürlükler rejiminin gereğidir.
Gözaltına konu sürecin niteliği de belirsizliğin şiddetini artıran bir faktör. Ceza soruşturmalarında izlenen prosedür ile göçmenlik hukukuna dair idari işlemlerin seyrinde önemli farklılıklar vardır. Ceza soruşturmasında kişi, uygun koşullar varsa kefalet (bail) imkânı değerlendirilerek hâkim önüne çıkarılır; kamu avukatı (public defender) şartları sağlanıyorsa atanır veya kişi kendi avukatını tutar. Göçmenlik dosyalarında ise “ücretsiz avukat” güvencesi yoktur; kişi kendi imkânlarıyla temsil edilmek zorundadır. Dolayısıyla dosyanın niteliği, hem iletişim kanallarının hızını hem de dışarıdan yapılabilecek hukuki girişimlerin kapsamını doğrudan etkiler.
Kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi ise ayrı bir sorumluluk alanıdır. Bu tür hassas durumlarda isim, kurum ve yer bilgilerinin teyit edilmeden paylaşılması; yanlış yönlendirme riskini, hatta soruşturmanın selametini tehlikeye atabilir. Habercilik ilkeleri, doğrulanmamış iddiaları “ileri sürülüyor”, “iddia ediliyor” gibi atıflarla ayırmayı; aile ve avukat beyanlarıyla resmi makam açıklamalarını net şekilde birbirinden tefrik etmeyi; spekülasyon üretmekten kaçınmayı gerektirir. Bilimsel çalışmalarıyla tanınan bir kişinin bu şekilde belirsiz bir süreçte kalması, akademik özgürlük tartışmalarını ister istemez gündeme taşır; ancak somut vakada neyin gerçekten yaşandığını anlamak için resmi ve doğrulanabilir bilgiye ihtiyaç vardır.
Uzmanlar, aile ve yakın çevre için pratik birkaç adımı vurguluyor: Kişinin bulunduğu şehir/ilçe doğrultusunda county jail ve eyalet Düzeyindeki “inmate locator” sistemlerinin düzenli kontrolü; federal BOP ve U.S. Marshals kayıtlarının periyodik taranması; eğer göçmenlik boyutu ihtimali varsa ICE Detainee Locator aracının kullanılması; varsa olayın geçtiği bölgedeki polis departmanına, şerif ofisine ve mahkeme kayıt birimlerine yazılı başvuru yapılması; kamu kayıt (public records) veya bilgi edinme (FOIA/public records request) kanallarının işletilmesi; ve eş zamanlı olarak Türkiye’nin ilgili dış temsilciliğiyle doğrudan temas kurulması. Tüm bu başvurularda, kişinin tam adı, doğum tarihi, olası dosya/olay numarası ve gözaltının muhtemel tarih-saat aralığı gibi bilgiler, aramanın etkinliğini artırır.
Akademik çevreler açısından bakıldığında, yaşananlar yalnızca bireysel bir mağduriyet olmanın ötesinde, uluslararası araştırma ekosisteminde çalışan bilim insanlarının “güvenlik, özgürlük ve idari şeffaflık” boyutlarını yeniden düşünmeyi gerektiriyor. Araştırma kurumlarının, çalışanlarının hukuki danışmanlığa erişimi, kriz iletişimi ve yerel otoritelerle koordinasyon bakımından proaktif protokoller geliştirmesi beklenir. Bu tür vakalarda kurum–aile–avukat üçgenindeki iletişim tıkanıklığı, yanlış anlamaları ve gereksiz duygusal gerilimleri derinleştirebilir. Kurumsal aktörler, en azından “kişinin kurumda çalışıp çalışmadığına” ve “kurumun yetki alanına giren güvenlik prosedürlerine” ilişkin genel bir çerçeve paylaşarak, bilgi kirliliğinin önüne geçebilirler.
Dört günlük haber alınamama hali, toplumun geniş kesimlerinde empati ve kaygıyı aynı anda tetikliyor. Bir tarafta, hukukun üstünlüğü ve adil yargılanma hakkı; diğer tarafta, kamu güvenliği ve devam eden soruşturmaların gizliliği arasında hassas bir denge var. Sağlıklı bir denge için asgari standart, kişinin nerede bulunduğunun, sağlık durumunun ve avukat/konsolosluk erişiminin geciktirilmeksizin teyit edilmesidir. Hukuk devletinin sınavı, tam da bu şeffaflık ve hesap verilebilirlik eşiğinde verilir.
Bu haber, aile ve yakın çevrenin ulaşabildiği bilgiler ile basına yansıyan genel çerçevenin kesişim kümesinden hareketle hazırlanmıştır. Şu an itibarıyla gözaltının yeri, gerekçesi, ilgili kurumun tam adı, dosyanın niteliği ve kişiye yöneltilen isnatların kapsamı konusunda resmi ve ayrıntılı bir açıklama kamuoyuyla paylaşılmamıştır. Resmi makamlarca doğrulanacak her yeni bilgi, hem haber değeri taşımakta hem de belirsizliğin giderilmesi bakımından yaşamsal önem arz etmektedir. Ailenin ve kamuoyunun beklentisi, sürecin ivedilikle aydınlatılması; kişinin avukatları ve konsoloslukla görüştürülmesi; sağlık durumuna ilişkin güvence verilmesi; hukuki prosedürlerin gecikmeksizin ve şeffaf biçimde işletilmesidir.
Yapılacak en küçük teyit, dört gündür süren belirsizliği gidermeye ve toplumsal kaygıyı azaltmaya katkı sağlayacaktır. Bu nedenle, ilgili otoritelerin, kişi haklarının korunması ve kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi yönünde hızlı ve somut adımlar atması beklenmektedir. Süreçte yer alan tüm tarafların—resmi makamlar, araştırma kurumları, hukuki temsilciler ve aile—aynı hedefte buluştuğu yer, temel hakların güvencesinin sağlanmasıdır. Bu hedefe giden yol ise açık iletişim, şeffaflık ve hukukun gereğini süratle yerine getirmekten geçer.
Kaynak: