103 Gündür Cezaevinde: Gazeteci Furkan Karabay

Gepubliceerd op 31 augustus 2025 om 06:02

Yazan: Göksu Başaran

31 Ağustos 2025

 

 

 

Gazeteci Furkan Karabay, 15 Mayıs 2025 tarihinde evine yapılan polis baskınıyla gözaltına alınmış, aynı gün çıkarıldığı mahkeme tarafından tutuklanarak cezaevine gönderilmişti. Aradan geçen süre içinde Karabay’ın tutukluluğu bir yargılama sürecine dönüşmedi; iddianamesi hazırlanmadığı halde, kendisi 103 gündür Silivri Cezaevi’nde (Marmara Cezaevi) tutuluyor.

 

Karabay hakkında yöneltilen suçlamalar oldukça dikkat çekici. Savcılık, gazeteciyi “Cumhurbaşkanına hakaret” ve “terörle mücadelede görev almış kamu görevlilerini hedef göstermek”le suçluyor. Oysa söz konusu iddialar, Karabay’ın sosyal medya paylaşımları ve haberlerinde kullandığı ifadelerden kaynaklanıyor. Karabay’ın meslek faaliyetleri nedeniyle yargılanması, yalnızca Türkiye’de değil uluslararası basın özgürlüğü çevrelerinde de tepkiyle karşılandı.

 



Avukatları, Karabay’ın durumunu “hukuken kabul edilemez” olarak niteliyor. Zira 103 gündür cezaevinde olmasına rağmen iddianamesi hâlâ yazılmadı. Bu durum, savcılığın görevi ihmal ettiği ya da süreci kasıtlı olarak uzattığı yorumlarına yol açıyor. Üstelik Karabay’ın avukatları tarafından yapılan üç ayrı tahliye talebi de mahkeme tarafından reddedildi. Reddedilme gerekçesi ise her defasında aynı: “kaçma şüphesi.” Oysa bağımsız gazetecilik yapan birinin kamuoyundan kaçması mümkün değilken, bu gerekçe yalnızca tutukluluğu uzatmak için kullanılan bir araç haline gelmiş durumda.

 


Siyasetçiler ve gazetecilik örgütleri de Karabay’ın durumunu yakından takip ediyor. CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökçen, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, Karabay’ın iddianamesiz şekilde 100 günden fazla cezaevinde tutulmasının açıkça bir cezaya dönüştürüldüğünü söyledi. BirGün gazetesi yazarı Ayça Söylemez ise köşesinde Karabay’ın içeride bile yazmaya devam ettiğini vurguladı ve şu ifadeyi kullandı: “Gazeteciyi hapsedersiniz ama gazeteciliği hapsedemezsiniz.” Bu söz, hem Türkiye’de hem de Avrupa’da gazetecilik çevrelerinde geniş yankı buldu.

 


Avrupa’da yürürlükte olan Basın Özgürlüğü Yasaları, gazetecilerin yalnızca mesleki faaliyetleri nedeniyle soruşturulamayacağını ve tutuklanamayacağını açıkça ortaya koyuyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları da bu konuda emsal teşkil ediyor. Türkiye’nin de kendi anayasal düzeni ve Basın Kanunu gereği, ifade özgürlüğünü ve basın özgürlüğünü güvence altına alması gerekiyor. Ancak Karabay davası, bu güvenceyle fiili uygulama arasındaki büyük çelişkiyi bir kez daha gözler önüne serdi.

 


Uluslararası gazetecilik örgütleri ve insan hakları kuruluşları, Karabay’ın tutukluluğunu Türkiye’nin basın özgürlüğü karnesinde kara bir leke olarak değerlendiriyor. Gazeteci örgütleri, Karabay’ın derhâl serbest bırakılmasını, iddianamenin hazırlanmaması bahanesiyle cezaevinde tutulmasına son verilmesini ve gazeteciliğin suç kapsamına sokulmasına bir an önce son verilmesini talep ediyor. Avrupa Birliği içinde de bu konuda diplomatik girişimler olduğu, basın özgürlüğü raporlarında Karabay’ın dosyasının örnek vaka olarak gösterildiği biliniyor.

 


Sonuç olarak Furkan Karabay davası, yalnızca bir gazetecinin özgürlüğü meselesi değil, aynı zamanda Türkiye’de basın özgürlüğü ve hukukun üstünlüğü meselesidir. 103 gündür iddianamesiz şekilde cezaevinde tutulan Karabay’ın serbest bırakılması, hem ulusal hem de uluslararası hukuk açısından bir zorunluluk olarak görülmektedir.


Kaynaklar: BirGün, Agos, sol.org.tr, Sendika.org