İran’ın Evin Cezaevi’nden Bir Tanıklık: “Yaşamak İçin Direndik”

Gepubliceerd op 27 augustus 2025 om 12:13

Göksu Başaran 

27 Ağustos 2025

Spot: Tahran’daki Evin Cezaevi, yıllardır siyasi tutukluların yanı sıra kadınların ve LGBTİ+ bireylerin maruz kaldığı ağır hak ihlalleriyle anılıyor. BBC Türkçe’de yayımlanan bir röportajda, “Helma” takma adlı bir trans kadın, cezaevinde geçirdiği dönemi ve uğradığı kötü muameleyi ayrıntılarıyla anlattı.

 

Tahran’ın kuzeyinde yer alan Evin Cezaevi, İran’ın en bilinen yüksek güvenlikli hapishanelerinden biri. Siyasi davalar, ifade özgürlüğü soruşturmaları ve toplumsal cinsiyet temelli baskılar nedeniyle adı sık sık gündeme gelen cezaevi, 2021’de sızdırılan kamera görüntüleriyle birlikte dünya kamuoyunun daha yakından bildiği bir sembole dönüştü. BBC Türkçe’nin haberine konuşan “Helma”, genç yaşlarından itibaren defalarca gözaltına alınmış bir trans kadın. İlk gözaltısının 19 yaşındayken, “başörtüsünü uygunsuz taktığı” ve “kadın kıyafeti giydiği” gerekçesiyle gerçekleştiğini söylüyor. Yıllar içinde farklı aralıklarla cezaevine girip çıktığını belirten Helma, Evin’de yaşadıklarını “sistematik bir yıldırma ve aşağılamanın parçası” olarak tanımlıyor.

Helma’nın anlatımına göre koğuşlarda günler, bazen haftalar boyunca kapalı kalmak olağan hale gelmişti. Havalandırmaya çıkarılma süresi haftada yalnızca birkaç dakikayla sınırlanıyor; mahremiyet alanları dahi kameralarla izleniyordu. Üst aramalarının “rutin bir aşağılama ritüeline” dönüştüğünü vurgulayan Helma, bu esnada cinsel nitelikli tacizlere maruz kaldığını aktarıyor. “İnsanın kendini insan gibi hissetmesi zorlaşıyor. Nefes almak bile suçmuş gibi,” diyor ve ekliyor: “Bazen tek hedef hayatta kalmaktı.”

 

Bu koşulların psikolojik etkileri derin. Helma, koğuşta ağır depresyon tablosu yaşayan tutuklular olduğunu, intihar girişimlerinin sıradanlaşacak kadar arttığını ifade ediyor. Kendi bedeninde açtığı yaraların izlerini dövmeyle kapattığını söylemesi, hem çaresizliği hem de hayatta kalma iradesini aynı anda görünür kılıyor. “Bedenimde kalan izler, orada yaşananların susmayacağına dair bir kayıt gibi,” diye tarif ediyor.

Evin Cezaevi zaten 2021’de internete düşen güvenlik kamerası kayıtlarıyla gündeme gelmişti. Görüntülerde gardiyanların mahpuslara fiziksel şiddet uyguladığı açıkça görülüyor, koğuşlara yapılan baskınlar ve yerde sürüklenen tutuklular yer alıyordu. Helma’nın tanıklığı, ekranlara yansıyan şiddetin istisna değil, bir düzenin parçası olduğunu ileri sürüyor. Cezaevi idaresinin ve güvenlik birimlerinin LGBTİ+ mahpuslara yönelik ayrımcı pratikleri—koğuş yerleşiminden disiplin uygulamalarına, sağlık hizmetlerine erişimden görüş haklarına kadar—gündelik hayatın içine sinmiş durumda.

 

İran hukuku, trans bireyler açısından kağıt üzerinde çelişkili bir tablo sunuyor. Cinsiyet uyum süreçlerine ilişkin bazı tıbbi ve idari prosedürler devlet tarafından tanınsa da, sosyal hayatta ve özellikle gözaltı–cezaevi pratiklerinde ayrımcılık yaygın. Helma’nın anlattıkları, bu çelişkinin en sert yüzünü gösteriyor: Tanınma ile damgalanma aynı anda var oluyor; hak kağıt üzerinde mevcutken, pratikte erişilmez hale gelebiliyor.

Helma’nın hikâyesi sadece bireysel bir dram değil. Cezaevi kayıtlarının sızmasıyla belge haline gelen şiddet, bağımsız insan hakları örgütlerinin raporları ve mahpus yakınlarının aktardıklarıyla birleştiğinde, Evin’deki ihlallerin sürekliliğine işaret ediyor. Bu nedenle Helma’nın sözleri, bir kişinin yaşadıklarının ötesine geçerek, kapalı kapılar ardında işleyen bir mekanizmanın anatomisine dönüşüyor. “Orada zaman, insanı yok etmek için kullanılıyor,” diyor; “ama birbirimize tutunarak var olduğumuzu hatırladık.”

 

Bugün, Evin Cezaevi hakkındaki her yeni tanıklık, hem İran içindeki hem de uluslararası kamuoyundaki adalet çağrısını güçlendiriyor. Cezaevlerinde bağımsız izleme, kötü muamelenin etkin biçimde soruşturulması, ayrımcılığın kaldırılması ve LGBTİ+ mahpusların güvenliğinin teminat altına alınması artık ertelenemez bir gereklilik. Helma’nın cümlesi, bu gerekliliğin özünü hatırlatıyor: “Yaşamak istiyoruz—insan onuruna yakışır şekilde.”

 

Editöryel not: Bu haber, BBC Türkçe’de yayımlanan röportajdan derlenmiş açıklamalar ve kamuya yansıyan arka plan bilgilerinden yola çıkarak hazırlanmıştır. Röportajdaki kişi güvenlik gerekçesiyle “Helma” takma adıyla anılmaktadır.