Türkiye’de LGBT+ Çocuklar: Görünmezlik, İstatistik Eksikliği ve Koruma Politikalarının Çelişkileri

Gepubliceerd op 20 augustus 2025 om 06:38

Göksu Başaran 

20 Ağustos 2025

 

 

Türkiye’de LGBT+ bireylerin yaşam koşulları üzerine çeşitli araştırmalar yapılmış olsa da, söz konusu “çocuklar” olduğunda tablo çok daha karmaşık bir hal alıyor. Resmî kurumların istatistik toplamadığı, kamu politikalarının LGBT+ kimlikleri görmezden geldiği ve aile merkezli söylemin giderek güçlendiği bir ortamda, LGBT+ çocukların korunması ve desteklenmesi büyük ölçüde sivil toplumun omuzlarına yüklenmiş durumda.

 

 

Resmî Verilerin Yokluğu: LGBT+ Çocuklar Ne Kadar?

 

 

Türkiye’de LGBT+ çocukların nüfus içindeki oranına dair herhangi bir resmî istatistik bulunmamaktadır. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, cinsel yönelim ya da cinsiyet kimliği ekseninde veri toplamadığını defalarca ifade etmiştir. Bu durum, LGBT+ çocukların toplumdaki görünürlüğünü tamamen yok etmekte, aynı zamanda politika yapıcıların gerçek ihtiyaçları görmezden gelmesine neden olmaktadır.

 

Bazı akademik araştırmalar ve sivil toplum raporları, LGBT+ çocukların yaşadığı sorunlara ışık tutmaya çalışsa da, bu çalışmalar sınırlı örneklem gruplarıyla yapılmakta ve dolayısıyla “genelleştirilebilir” kesin oranlar sunmamaktadır. Yani bugün Türkiye’de kaç çocuğun kendisini LGBT+ olarak tanımladığı ya da bu kimlik nedeniyle ayrımcılığa uğradığı sorusunun net bir cevabı bulunmamaktadır.

 

 

Bakanlığın Tutumu: “Aile” Çatısı Altında Görmezden Gelmek

 

 

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın resmî söylemleri incelendiğinde, “LGBT+” kavramına karşı mesafeli, hatta dışlayıcı bir yaklaşım göze çarpmaktadır. Bakanlık, 7 Mayıs 2025 tarihli bir açıklamasında, “toplumsal cinsiyet”, “LGBT” ve “SOGIESC” gibi kavramların kullanılmasından kaçınılması gerektiğini, bu kavramların “aile yapısını tehdit edebileceğini” belirtmiştir.

 

Bu yaklaşım, LGBT+ çocukların ihtiyaçlarını özel olarak tanımlamaktan ve buna yönelik özel koruma politikaları geliştirmekten bilinçli olarak uzak durulduğunu göstermektedir. Bakanlık her ne kadar “her çocuğu korumakla” yükümlü olduğunu söylese de, LGBT+ kimliğe sahip çocukların özgün sorunları –örneğin aile içi şiddet, zorla heteroseksüel evlilik baskısı, okulda akran zorbalığı– mevcut politikaların dışında kalmaktadır.

 

 

El Kitabı ve Çelişkiler

 

 

İlginç bir örnek, Bakanlık tarafından hazırlanmış olan **“LGBT Hakları El Kitabı”**dır. Bu el kitabı, LGBT bireylerin sosyal hizmetlere erişiminde karşılaştıkları engellere dair farkındalık yaratmayı amaçlamış, devletin de bu alandaki sorumluluklarına dikkat çekmiştir. Ancak sonraki yıllarda Bakanlığın söylemi değişmiş, LGBT kavramları “tehdit” olarak çerçevelenmiştir. Bu da Türkiye’de devlet kurumlarının tutumundaki çelişkileri açıkça gözler önüne sermektedir: Bir yanda hak odaklı belgeler, diğer yanda LGBT+ kimliğini yok sayan resmi açıklamalar.

 

 

Koruma Politikalarının Sınırları

 

 

Çocuk koruma mekanizmaları kağıt üzerinde “tüm çocuklar” için geçerli olsa da, LGBT+ kimliğe özgü herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu da pratikte şu anlama gelmektedir:

 

  • Aile içi şiddet yaşayan LGBT+ çocukların maruz kaldıkları durum “kimlik temelli” olarak tanınmıyor.
  • Okulda akran zorbalığı çoğu zaman “çocuklar arasında anlaşmazlık” olarak görülüyor, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği faktörleri göz ardı ediliyor.
  • Barınma ve koruma merkezlerinde LGBT+ çocukların güvenliği için özel protokoller bulunmuyor; heteronormatif düzen içinde eriyorlar.

 

 

 

Sivil Toplumun Rolü

 

 

Bu boşluğu büyük ölçüde LGBT+ örgütleri doldurmaya çalışıyor. Kaos GL, SPoD, Pembe Hayat, ÜniKuir gibi dernekler, çocuk yaşta LGBT+ bireylerin yaşadığı sorunlara dikkat çekiyor, farkındalık yaratıyor ve psikososyal destek sunuyor. Ancak bu çalışmalar, devlet politikalarıyla desteklenmediği sürece, yalnızca sınırlı sayıda çocuğa ulaşabiliyor.

 

 

Uluslararası Çerçeve

 

 

Türkiye, taraf olduğu uluslararası sözleşmeler gereği çocukların eşit şekilde korunmasını garanti altına almak zorunda. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, ayrımcılığın her türlüsünü yasaklıyor. Bu nedenle LGBT+ çocukların da aynı kapsamda korunması gerekmektedir. Ancak Türkiye’deki mevcut politik atmosfer, bu uluslararası yükümlülüklerin LGBT+ özelinde görmezden gelinmesine yol açmaktadır.

 

 

Görünmezliğin Bedeli

 

 

Türkiye’de LGBT+ çocuklar hâlâ görünmez kabul ediliyor. Resmî verilerin yokluğu, politikaların heteronormatif kurgusu ve “aile” söyleminin tek tip dayatması, bu çocukların gerçek sorunlarını görünmez hale getiriyor.

 

Oysa ki gerçek şudur: Her çocuk, kimliği ne olursa olsun, güvenli, şiddetsiz ve onurlu bir yaşam hakkına sahiptir. LGBT+ çocukları görmezden gelmek, sadece onların değil, toplumun geleceğinin de zarar görmesine neden olmaktadır.